Yazma Tür Ve Teknikleri, Yazma Süreci, Paragraf Ve Özellikleri
a) Yazma Tür ve Tekniklerini Tanıma
Duygu, düşünce, hayal veya bir konudaki bilgilerin yazılı olarak anlatılması, kendi içinde aşamaları olan bir yazma sürecini içerir. Bu sürecin temel aşamaları ve bu aşamalarda yapılacak uygulamalar aşağıda sıralanmıştır.
Yazma Süreci
1. Hazırlık
a) Hazırlık aşamasında öncelikle yazılacak metnin konusu, amacı, hedef kitlesi ve türü belirlenir. Belirlenen konunun iyi sınırlandırılmış olması yazmayı kolaylaştırır. Konuyu sınırlandırmak için konunun hangi yönünün ele alınacağı açıkça belirlenmelidir. Yazılacak metnin türünün belirlenmesi de bu aşamada oldukça önemlidir çünkü yazılacak yazı, türün temel yapı unsurlarını taşımalıdır. Türlerle ilgili yapı unsurları ilgili ünitelerde ayrıca açıklanacaktır.
b) Hazırlık aşamasında ikinci olarak metinde kullanılacak düşünce, bilgi ve olaylar belirlenir. Bu amaçla başvurulacak yollar ilerleyen bölümde ayrıca açıklanacaktır.
2. Planlama
a) Yazının planlanmasında öncelikle metnin ana düşüncesi/iletisi belirlenir. Her yazı bir ana düşünce veya ileti etrafında gelişir. Bu ana düşünce yazının merkezidir ve bütün diğer düşünceler onun çevresinde gelişir.
b) Planlama aşamasında ana düşünceyle/iletiyle bağlantılı yardımcı düşüncelerin belirlenmesi ve sıralanması gerekir. Bunların ana düşünceyi destekleyen veya geliştiren yardımcı düşünceler olmasına dikkat edilmelidir.
c) Yardımcı düşünceleri destekleyen düşünceyi geliştirme yollarının belirlenmesi, planlanma aşamasının son basamağını oluşturur. Düşünceyi geliştirme yolları “paragraf” başlığı altında ayrıntılı olarak açıklanacaktır.
3. Taslak Metin Oluşturma
Yazı planına uygun biçimde metin yazma, sürecin üçüncü aşamasını oluşturur. Taslak metin, daha önce belirlenen ana düşünce, yardımcı düşünce ve düşünceyi geliştirme yolları doğrultusunda oluşturulur. Taslak metin oluşturulurken farklı cümle yapılarının kullanılması metni hem anlam hem de yapı açısından zenginleştirecektir. Örneğin bir durum anlatılıyorsa isim cümleleri, olay anlatılıyorsa fiil cümleleri daha sık kullanılır.
4. Düzeltme ve Geliştirme
Taslak metni, açıklık, yalınlık, duruluk; paragraflar arası ilişki ve tutarlık; yazım, noktalama, sayfa düzeni vb. açılardan gözden geçirme ve düzeltme, yazma sürecinin önemli bir aşamasını oluşturur. Bu aşamada kelime tercihleri, metnin bağlamı dikkate alınarak yeniden değerlendirilir ve yazıdaki anlatım bozuklukları düzeltilir. Ayrıca metnin yazım, noktalama, sayfa düzeni ve okunaklılık açısından da bu aşamada değerlendirilmesi ve varsa yanlışlıkların giderilmesi gereklidir.
5. Metni Paylaşma
Yazılan metnin öğretmen, arkadaş veya aile üyeleriyle paylaşımı ve onların yazı hakkındaki değerlendirmelerinin alınması yazma sürecindeki son aşamayı oluşturur. Yazılan yazılar; sınıfta yüksek sesle okunarak, okul panosunda sergilenerek, elektronik ortamlarda veya çeşitli dergilerde basılarak da okurlarla paylaşılabilir. Paylaşım aşamasında dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, üretilen ve paylaşılan metinlerin hukuki ve ahlaki sorumluluğun bilincinde hareket edilmesidir. Bu bakımdan her metnin sorumluluğu, kendisini yazan ve paylaşan kişiye aittir. Bu sorumluluğun üstlenilmesi aynı zamanda ahlaki ve hukuki bir gerekliliği de beraberinde getirir.
Yazma Sürecinde Hazırlık Aşamasında Yapılacak Uygulamalar
Hazırlık, yazma sürecinin ilk ve en önemli aşamasıdır. Bu aşamada yazılacak konu, yazının amacı, hedef kitlesi ve türü belirlenir. Burada belirlenenler, yazının bütün özelliklerini etkileyeceği için bu aşama iyi planlanmalıdır. Hazırlık aşamasında metinde kullanılacak düşünce, bilgi ve olayların belirlenmesi için şu yollar kullanılabilir:
a) Beyin fırtınası: Bu teknik, bir konu hakkındaki kavram, fikir veya çağrışımların herhangi bir süzgeçten geçirilmeden açığa çıkarılmasını amaçlar. Özgürce ortaya konulan fikir, düşünce veya hayaller bir yere yazılır. Konuyla doğrudan ilgili olanlar birbiriyle ilişkilendirilerek farklı ve yaratıcı olanlar seçilir. Genellikle bir grupla uygulanan bu teknikte ana konuyla ilgili çok sayıda fikrin ve bilginin ortaya konulması önemlidir. Söz gelişi, “hayal kurmanın bilimsel buluşlardaki önemi” hakkında bir yazı yazmaya karar verdiniz. Sınıfınızda beyin fırtınası yoluyla bu konuyu genişletmek ve bununla ilgili yaratıcı fikirleri ortaya çıkarmak istiyorsunuz. Bir arkadaşınızı yönetici olarak seçiniz. Yöneticiniz belirlenen konuyla ilgili herkese sırayla söz vererek onların söylediklerini tahtaya yazar. Ortaya çıkan fikirler gruplandırılır. Son aşamada ise yazma konusu ile doğrudan ilgili olan fikirler bir sıraya konularak diğer aşamalara geçilir.
b) Kavram ağı oluşturma: Bir konu veya kavram ile ilgili anlamsal çerçevenin belli bir düzen içerisinde oluşturulması ve görsel hâle getirilmesidir. Kavram ağları konuyla ilgili önceki bilgilerin harekete geçirilmesini, kavramlar arasında yeni ilişkilerin kurulmasını ve mevcut bilgilerin düzenlenmesini sağlar. Söz gelişi “hayal” kavramı hakkında şöyle bir kavram ağı oluşturulabilir:
c) Araştırma yapma: Bir konu hakkında, görsel, işitsel ve yazılı kaynaklardan gerekli bilgilerin toplanmasıdır. Araştırma yaparken dikkat edilecek en önemli nokta, konuyla ilgili gereksiz bilgilerin ayıklanması ve elde edilen bilgilerin güvenilirliğinin kontrol edilmesidir. Yazı yazılacak konuyla ilgili derlenen bilgiler belli bir sıraya konularak yazıya geçirilmelidir.
ç) Tartışma: Üzerine yazı yazılacak konunun farklı yönleri hakkında birden fazla düşünce veya yaklaşımın bir arada değerlendirilmesidir. Tartışmada herkesin fikrine saygı duyulmalı, konuyla ilgili farklı yönlerin ortaya çıkarılması sağlanmalıdır. Tartışırken ikna edici bilgi ve fikirlerin ortaya konulması, yazılacak konu hakkında bir sınırlandırma yapılabilmesinin önünü açar.
d) Gözlem: Belli bir konuda kişinin çevresindekileri veya belirlediği bir olayı çeşitli yöntemlerle izlemesidir. Gözlem yapılacak konu, durum veya olayla ilgili belirlenen bazı noktaların izlenmesi sonucunda pek çok bilgi edinilir ve bunlar belli bir düzen içinde kaydedilir.
e) Görsellerden yararlanma: Belirli bir konu hakkındaki fotoğraf, resim veya farklı görsel öğeler yazıya hazırlık aşamasında incelenebilir. Bunlar, konu hakkında bize yeni bakış açıları sunduğu gibi yaratıcı fikirlerin ortaya çıkmasına da yardımcı olabilir.
Paragraf ve Özellikleri
Bir yazının hazırlık aşamasında, yazılacak konu ile ilgili farklı teknik ve yöntemlerle çeşitli bilgiler edinilir veya düşünceler belirlenir. Elde edilen bu bilgi veya düşünceler belli bir sıraya konulduktan sonra konuyla ilgili paragrafların planlanması gerekir. Paragraf, kendi içinde bir anlam bütünlüğü taşıyan yazı parçasıdır. Bu yazı parçaları metin denen bütünü oluşturarak yazının düzenli bir akışa ulaşmasını sağlar. Bu bakımdan paragraf ve yapısı ile ilgili bilgilerin kazanılması ve uygulanması gereklidir.
Paragrafın Yapısı: Yazının anlam birimlerinden olan paragraf, bir metin gibi kendi içinde anlamsal bir bütünlüğe ve yapıya sahiptir. Her paragraf belirlenen konunun bir yönünü ele alır ve konuyla ilgili başka bir düşünceye geçildiğinde yeni bir paragraf kurulur. Metin içindeki işlevlerine göre paragraflar giriş, gelişme ve sonuç paragrafları olarak üç grupta incelenebilir.
Giriş paragrafı, genellikle üzerinde durulacak kavram veya konuyla ilgili genel bir cümleyle başlar. Konuyla ilgili üzerinde durulacak noktalar sonraki cümlelerde hissettirilir. Bu paragraflarda konuyla ilgili kesin yargıları içeren cümleler yer almaz. Bir paragrafa başlamanın çeşitli yolları vardır. Konuyla ilgili bir soru sorularak, ele alınan konu veya kavramın tanımı yapılarak, herhangi bir olay veya küçük hikâye anlatılıp veya daha farklı biçimlerde paragrafa başlanabilir.
Gelişme paragrafı, girişte ortaya konulan düşünce, bilgi veya olayların açıklandığı bölümdür. Bu tür paragraflarda konuyla ilgili örnek, deneyim veya çeşitli bilgilere yer verilebilir. Gelişme paragrafı, ele alınan konunun farklı yönlerini ortaya koyduğu için birden fazla olarak planlanabilir. Çünkü uzun yazılarda veya konunun ayrıntılı olduğu metinlerde yeni bir düşünce için yeni bir paragrafa geçmek yararlı olacaktır.
Sonuç paragrafı, yazının bir sonuca bağlandığı bölümdür. Sonuç paragrafları genellikle gelişme paragrafında ortaya konanları bir yargıya bağlama işlevi görür. Bu paragraf, gelişme paragrafına göre oldukça kısa olmalıdır. Kısa ve etkili cümlelerin yer aldığı sonuç bölümleri yazının niteliğini artırır.
Her paragraf belli bir düşünce etrafında kurulur. Bu düşünce başka yardımcı düşüncelerle desteklenir.
Paragrafta düşünceyi geliştirme yolları şu şekilde sıralanabilir:
a) Tanımlama: Bir kavram, durum veya olgunun açıklanarak ne olduğunun ortaya konulması “tanımlama” kavramı ile ifade edilir. Tanımlama cümleleri “Bu nedir?” sorusuna cevap verir. Söz gelişi, “Şiir, duyguların dil ile etkili bir biçimde anlatıldığı yazı türüdür.” cümlesi bize şiirin tanımını vermektedir. Tanımlar paragrafta açıklamaların yapılacağı bölümlerde kullanılır ve açıklama için gerekli temel bilgileri verir.
b) Karşılaştırma: Birden çok kavram, durum veya öğenin belli ölçütler kullanılarak birbiri karşısındaki benzerlik veya farklılıklarının belirlenmesidir. Paragraflarda herhangi bir durumun daha açık bir biçimde ortaya konabilmesi için çeşitli karşılaştırmalara gerek duyulabilir. Örneğin “Hikâye, romana göre daha kısadır.” cümlesi iki edebî türü karşılaştıran bir cümledir.
c) Örneklendirme: Bir düşünce veya duygunun daha açık bir hâle getirilmesi için belli örneklerin sunulmasıdır. Örneklendirme cümleleri paragrafta anlatılanları somutlaştırmaya yardımcı olur. “Yazmak uygun kelimeleri gerekirse yıllarca beklemek demektir. Yahya Kemal’in bir dizesi için ‘serin’ kelimesini yirmi yıl sonra bulması gibi.” cümlelerinde ikinci cümle birinci cümleyi örneklendirmektedir.
ç) Tanık Gösterme: Bir duygu veya düşüncenin daha etkili kılınması veya ikna edici olması için bir başkasının sözünün alıntılanmasıdır. Söz gelişi, “Denemeler kişisel yazılardır. Öyle ki ünlü deneme yazarımız Nurullah Ataç deneme için: ‘Deneme benin ülkesidir.’ der.” cümlelerinde denemenin “kişisel” olduğu düşüncesini desteklemek için Nurullah Ataç’ın sözüne başvurulmuştur.
d) Benzetme: Bir kavram veya varlığı bir anlam ilişkisi kurarak başka kavram veya varlıklara benzetmektir. Benzetmelerde genellikle benzeyen ile benzetilen arasında ortak bir yön bulunur. “Yazarlık engin denizlerde kürek çekmeye benzer. Yol alabilmek için çok sabırlı olmalı ve denizin sesini iyi dinlemelisiniz. Bembeyaz bir sayfaya yazmaya başladığınızda da aynı bir denizci gibisinizdir.” cümlelerinde anlatımı etkili kılmak için benzetmeye yer verilmiştir.
e) Sayısal Verilerden Yararlanma: Ele alınan konunun daha ikna edici bir şekilde sunulması için bazı araştırma sonuçlarının sayısal verilerini kullanmaktır. Örneğin “Türkiye’de okuma alışkanlığı ne yazık ki istenilen düzeyde değil. Son yıllarda yapılan bir araştırmaya göre ülkemiz, kitap okuma oranında 173 ülke arasında 86. sırada yer alıyor.” cümlelerinde sayısal bir bilgi verilerek ilk cümledeki tez desteklenmiştir.
b.Yazma Sürecini Uygulama
“Yazma Süreci” başlığı altında verilen aşamaların her birini uygulayarak aşağıda verilen kavramlardan biri hakkında defterinize bir deneme yazınız. Metninizi yazarken paragrafların yapısına dikkat ederek düşünceyi geliştirme yollarını kullanınız ve yazım kurallarına dikkat ediniz.
Düşünceyi Geliştirme Yolları/Yöntemleri
1. TANIMLAMA
Bir varlığı, bir kavramı temel niteliğiyle belirtmedir. Yazılarda çoğunlukla soyut kavramlar tanımlanır. Yazar, okuyucunun kafasında sınırları tam çizilemeyen bu kavramları tanımlayarak hem kavrama bakış açısını verir hem de okurun kavrama gücünü artırır.Kimi zaman sözlüksel tanımlara başvurulsa da çoğunlukla, yazar tanımlayacağı şeye, yazdığı savunduğu düşünceye uygun bir tanım getirmeyi dener.
Tanım cümleleri ya "... denir." ya da "...dir." şeklinde biter. "Bu nedir?", "Kimdir?" sorusunun yanıtı tanım cümlesidir.
"Dil insanlar arasında anlaşmayı sağlayan doğal bir araçtır."cümlesinde dilin tanımı yapılmıştır.
Örnekler
1. Stendhal, 1804'te Pauline'e yazdığı bir mektupta şöyle diyor:"... Gündelik sözcüklere verdiğimiz değişik anlamlar yüzünden yanlış yollara sürükleniyoruz. Sözcüklerin gerçek anlamlarını bulmaya çalışalım. Örneğin; "erdem" sözcüğünün büyük insan toplulukları için yararlı bir şeyler yapmak anlamına geldiğini düşünmek gerek. "Eğitim" sözcüğünün de kişioğlunun kafasını, ruhunu biçimlendirmek olduğunu bellemeli."
Bu parçada "erdem" ve "eğitim" kavramları öznel bir biçimde tanımlanmaktadır.
2. Halk, senin benim, bütün teklerin buluştuğu, damlaların gök, elin ayağın beden, akılla duygunun kafa olduğu değişik renk, ses ve kokuların kaynaştığı, birliğe vardığı yerdir.
Bu cümlede halk, bireylerin maddi ve manevi bir birleşimi olarak tanımlanmıştır.
Bu cümlede halk, bireylerin maddi ve manevi bir birleşimi olarak tanımlanmıştır.
Örnek: SORU
Korku bir ruh hâlidir, ikide bir gelip giden, bizi yoklayan, dengeleyen... Yüreklilik ise büyük korkular önünde kendimizi yitirerek yaptığımız atılımdır. Her şeyi göze almak değildir, ölüme, tehlikeye meydan okumak değildir, yapacak başka bir şey
olmaması hâlidir.
Bu parçada düşünceyi geliştirmek için daha çok aşağıdakilerden hangisine başvurulmuştur? (1981 / II)
A) Betimlemeye
B) Tanımlamaya
C) Karşılaştırmaya
D) Tartışmaya
E) Örneklendirmeye
ÇÖZÜM: Parça 'korku'nun tanımıyla başlamış, arkasından 'yüreklilik'ln tanımıyla devam etmiştir. 'Korku'nun tanımı 'yüreklilik'! daha iyi kavramamız bakımından yapılmıştır. Cevap: B
Soyut kavramları, düşünceleri belirgin kılmak için uygulanan bir anlatım yoludur. Örnekleme soyut bir düşünceye somutluk katar, yazının anlaşılmasını kolaylaştırır. Bu nedenle en sık kullanılan anlatım yoludur.
Yazıdaki Örnekler, yazarın okuduklarından, dinlediklerinden seçilmiş olabileceği gibi yaşadıklarından, duyup gözlemlediklerinden de seçilmiş olabilir. Yazıda bir sanatçı ya da eser adı verilerek de Örnekleme yapılabilir.
Örnek:
Ben her okuduğum romanda asıl kendime yaklaştığıma inanıyorum. Her biri çok yanlı gerçeğimizi belli bir yandan açar bana. Neden söz ederse etsin, beni, başkalarını, yaşamayı tanıtır. Balzac "Eugenie Grandef'i yazmasaydı, gecem gündüzüm bencillerle geçtiği hâlde nerden bilecektim bencilliği? "Kızıl ile Kara" olmasaydı benim de öz geçmişimden haberim olmayacaktı. Goste Berling'le kuzeyi dolaşmasaydım, en soğuk geçen kışları bile sevmez, bahar gelince de toprağın coşkusuna kapılmazdım ki.
Ben her okuduğum romanda asıl kendime yaklaştığıma inanıyorum. Her biri çok yanlı gerçeğimizi belli bir yandan açar bana. Neden söz ederse etsin, beni, başkalarını, yaşamayı tanıtır. Balzac "Eugenie Grandef'i yazmasaydı, gecem gündüzüm bencillerle geçtiği hâlde nerden bilecektim bencilliği? "Kızıl ile Kara" olmasaydı benim de öz geçmişimden haberim olmayacaktı. Goste Berling'le kuzeyi dolaşmasaydım, en soğuk geçen kışları bile sevmez, bahar gelince de toprağın coşkusuna kapılmazdım ki.
Yazar, "Roman okumak, kişinin kendisini, başkalarını, yaşamı tanımayı öğretir." düşüncesini bazı eserlerden öğrendiklerini Örnekleyerek kanıtlamaya çalışıyor.
Örnek: SORU
Ankara, tarihin şaşırtıcı terkipleriyle doludur. Burada kerpiç bir duvardan İyonya tarzında bir sütun başlığı fırlar; bir türbe merdiveninin basamağında bir Roma konsülünün şehre gelişini kutlayan bir baş görünür. Ahi Şerafettin'in türbesini, asırlardır Greko Romen aslanları bekler. Bu yüzden Aslanhane adını alan caminin mihrabında Etilerin toprak ve bereket ilahesinden başka bir şey olmayan bir yılan, meyveler arasında dolanır.Yazar, parçanın ilk cümlesindeki savını inandırıcı kılmak için aşağıdakilerin hangisine özellikle başvurmuştur? (1982/11)
A) Örneklemelere ağırlık verme
B) Öyküleyici anlatım yolunu seçme
C) Konuyu tartışma içinde sunma
D) Okurun hayal gücüne dayanma
E) Kanılarını öne çıkarma
ÇÖZÜM: Parçanın ilk cümlesinde "Ankara'nın, tarihinin şaşırtıcı birleşimlerle (tertipleriyle) dolu" olduğu belirtilmektedir. Sonraki cümlelerde ise bu birleşimi oluşturan kültür kalıntıları tek tek sayılmakta, yani Örneklendirilmektedir. Böylece ilk cümledeki savı inandırıcı kılmak için Örnekleme yöntemine ağırlık vermiştir. Cevap: A
Herhangi bir düşünceyi açıklamak için iki varlık, iki kavram arasındaki benzerlik ya da karşıtlıklardan yararlanmaktır. Karşılaştırma da somutlaştırmayı sağlayan bir yoldur.
Örnek:
Arı, on binlerce yıldır aynı işi en kusursuz biçimde yapar: Düzgün, geometrik ölçülerle peteğini örer ve topladığı bin bir çiçek tozundan, bir kimya laboratuvarının imbiklerinden daha üstün biçimde balını süzer. Oysa insanoğlu uğraştığı on binlerce işi binlerce yıldır giderek geliştirmekte ve hâlâ en kusursuza ulaşmaya çalışmaktadır, işte insan budur.
Arı, on binlerce yıldır aynı işi en kusursuz biçimde yapar: Düzgün, geometrik ölçülerle peteğini örer ve topladığı bin bir çiçek tozundan, bir kimya laboratuvarının imbiklerinden daha üstün biçimde balını süzer. Oysa insanoğlu uğraştığı on binlerce işi binlerce yıldır giderek geliştirmekte ve hâlâ en kusursuza ulaşmaya çalışmaktadır, işte insan budur.
Bu parçada insanla arı karşılaştırılarak verilmiştir. Bu karşılaştırmadan "İnsanoğlu, uğraştığı işi giderek geliştirmekte ve kusursuzluğa ulaşmaya çalışmaktadır." ana düşüncesine ulaşılmıştır.
Örnek: SORU
İnsanlığın adım adım ilerlemesini sağlayan şey, kuşkusuz, kişisel kazançların ürün ve buluşların kuşaktan kuşağa aktarılmasıdır. Hayvanlar dünyasında buna benzer bir olay yoktur; eğitim görmüş bir köpek, başka bir köpeği eğitemez.
Bu paragrafın anlatımında aşağıdakilerden hangisi daha ağır basmaktadır? (1981 /1)
B) Kanıtlama D) Karşılaştırma A)Benzetme C) Örneklendirme E) İlişki kurma
ÇÖZÜM: İnsanda bilginin kuşaktan kuşağa aktarıldığı o nedenle insanlığın sürekli ilerlediği, oysa hayvanlarda bu olguların söz konusu olmadığı anlatılmış, insan ile hayvan arasında karşılaştırma yapılmıştır. Cevap : D
Karşılaştırma üç biçimde yapılır:
1) Benzerliklerden Yararlanma
Varlık ya da kavramların yalnız benzeyen yönleri ele alınarak karşılaştırma yapılır.
Örnek:
Andre Maurais'ya göre hikâye, romandan çok tiyatroya yakın bir türdür. Tiyatro gibi onun da sağlam bir çatıya, örgüye, becerikli bir sona, kısacası bir "perde"ye ihtiyacı vardır. Hikâyeden film çıkarmak, romandan film çıkarmaktan daha kolay değildir.
Andre Maurais'ya göre hikâye, romandan çok tiyatroya yakın bir türdür. Tiyatro gibi onun da sağlam bir çatıya, örgüye, becerikli bir sona, kısacası bir "perde"ye ihtiyacı vardır. Hikâyeden film çıkarmak, romandan film çıkarmaktan daha kolay değildir.
Bu parçada öykü ile tiyatronun benzer yönleri sıralanarak karşılaştırma yapılmıştır.
2) Karşıtlıklardan Yararlanma
Varlık ya da kavramların yalnız karşıt yönleri ele alınarak karşılaştırmaya başvurulur.
Örnek: SORU
Edebiyatın konusu insandır, doğadır; edebiyat bütün olanaklarıyla insanı tanıtmaya yönelmiştir. Eleştirinin konusu ise eserdir; amacı eseri tanıtmak ve değerlendirmektir. Edebiyatta dolaysız bir yaratma söz konusudur. Eleştirmen ise dolaylı yaratan kişidir. Yargılanan bir eser olmadıkça eleştiri de olmaz.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi ağır basmaktadır? (1988/11)
B) Karşılaştırma D) Tartışma A) Örneklendirme C) Tanımlama E) Öyküleme
ÇÖZÜM: Bu parçanın anlatımında kullanılan yöntem "karşılaştırma"dır. "Edebiyat" ile "eleştiri" konuları yönünden; "edebiyatçı" ile "eleştirmen" yaratmadaki nitelikleri yönünden karşılaştırılmıştır. Bu karşılaştırmada ayrı yönler ele alınmıştır. Cevap: B
3) İlişki Kurma
İki olay ya da iki durum arasındaki benzerlikten yararlanarak düşüncenin somutlaşması sağlanır.
Örnek:
Okulda iken tahta sıraların üstüne isimlerini çakıyla kazıyan arkadaşlarımız vardı. Bir gün bunlardan birisine:
- Ne işe yarayacak bu? diye sormuştum. Küçücük bıçağın ucuyla tahtayı oymaya devam ederek düşünmeden cevap verdi:
- Hiiçç... yarına kalır.
Günlerden bir gün Persespolis'i geziyordum. Şehrin girişindeki aslanlı kapının duvarında isimlere rastladım. Bunlar, vaktiyle harabeleri gezmeye gelmiş her milletten gezginlerdi. Herkes zamanla yumuşamış taşlara kendi adını kazımıştı. Bunlardan tarihin büyük duvarlarına tutunmak isteyen insanların duygularını gördüm. Sanırım içlerinden birini okul arkadaşım gibi yakalayıp davranışının sebebini sormak mümkün olsaydı, aynı cevabı verecekti.
- Hiiçç.... Yarına kalır.
- Ne işe yarayacak bu? diye sormuştum. Küçücük bıçağın ucuyla tahtayı oymaya devam ederek düşünmeden cevap verdi:
- Hiiçç... yarına kalır.
Günlerden bir gün Persespolis'i geziyordum. Şehrin girişindeki aslanlı kapının duvarında isimlere rastladım. Bunlar, vaktiyle harabeleri gezmeye gelmiş her milletten gezginlerdi. Herkes zamanla yumuşamış taşlara kendi adını kazımıştı. Bunlardan tarihin büyük duvarlarına tutunmak isteyen insanların duygularını gördüm. Sanırım içlerinden birini okul arkadaşım gibi yakalayıp davranışının sebebini sormak mümkün olsaydı, aynı cevabı verecekti.
- Hiiçç.... Yarına kalır.
Bu parçada "bilinçli" olmamakla birlikte sözün uçup gideceğini, ama yazının, böylece insanın yarına kalacağını düşünenlerin davranışı verilmektedir. Yazar, arkadaşı ile gezginlerin davranışlarındaki benzerlikleri arasında ilişki kurarak düşüncesini sunmuştur.
Bir düşünceyi savunmak, doğruluğunu kanıtlamak için aynı görüşü paylaşan, destekleyen bir kişinin -kimi zaman karşıt görüşün yanlısı bir kişi de olabilir- yazılarından veya konuşmalarından alıntı yapmaktır. Tanıklığına başvurulan kişinin sözü edilen konuda yetkin olması gerekir. Yazar, bu yetkin kişinin sözünü ya kendi sözü hâline getirir (dolaylı anlatım) ya da sözünün tamamını veya bir bölümünü tırnak içinde vererek kullanır (doğrudan anlatım).
Tanık gösterme iki yolla gerçekleşir: Yazar, ya tanığın sözünden yola çıkarak, onun inandırıcılığına dayanıp düşüncelerini geliştirir ya da kendi görüşünü belirttikten sonra tanığa başvurarak düşüncesini inandırıcı kılmaya çalışır. Tanık gösterme atasözleriyle de yapılır.
Örnek: SORU
Andre Gide bir yazısında şöyle der: "Sanatçının konusu insandır. Bir insanın yaşamı o insanın düşlerinin de kaynağıdır." Bu söze katılıyorum; çünkü yaşananlarla düşler iç içedir. Sanatçı, yazar, ozan da insan yaşamını, insan düşlerini bir yapıtta gerçeğe dönüştürendir. Başkasına, geleceğe bakandır. Kendi yaşadıklarına, düşlerine herkesi ortak edendir.
Bu parçada yazarın, Andre Gide'den bir alıntı yapmış olmasının nedeni aşağıdakilerdenözellikle hangisi olabilir? (1981 / II)
A) Anlatımına akıcılık kazandırma
B) Okuyucunun ilgisini çekme
C) Sanatçı konusundaki görüşlerini inandırıcı kılma
D) Karşıtlıklardan yararlanarak düşüncesini geliştirme
E) Yaşamla sanat eseri arasındaki ilişkiyi kanıtlama
ÇÖZÜM: Bu paragrafta yazarın düşüncesi şudur: "Sanatçı insanı konu alır ve onun yaşamını, düşlerini bir yapıtta gerçeğe dönüştürür." Bu görüşünü inandırıcı kılmak için, Andre Gide gibi ünlü bir sanatçının aynı konudaki bir sözünü paragrafına katıyor, görüşün doğru olduğuna bir kanıt olarak kullanıyor. Cevap:C
Yazıda tanık göstermeye ve alıntılamaya başvurulmasının nedeni, öne sürülen düşüncenin inandırıcı olmasını, kanıtlanmasını sağlamaktır. Bu yüzden atasözleri, özdeyişler düşünceyi inandırıcı kılmak için kullanılabilir.
Örnek:
Herkesi her yönüyle bağışlamak bir bakıma herkesi kendinden küçük görmek, kendini herkesten büyük görmek değil midir? Küçüktür, ne yaptığını, ne dediğini bilmez, bağışla; diye diye kişi kendini ne kadar çok yüceltir. Atalarımız boşuna dememişler: "Bağışlamak büyüklüğün ünündendir." Dahası herkesi bağışlamak, biraz olsun tanrısallık, insanüstülük sınavında bulunmak değil midir?
Düşüncelerin kanıtlanması, inandırıcı kılınması için araştırma sonuçlarından yararlanma yoluna gidilir.
İstatistiklerin -sayılara karşı beslenen güvene bağlı olarak- inandırıcı etkisi, savunulan düşüncelerin sayısal verilerle desteklenmesini getirmiştir.
Güvenilir kaynakların sunduğu verilerin kullanılması yazarın inandırıcılığını büyük ölçüde artırır. Ancak genelleşmiş istatistik bilgiler ve kasıtlı olarak veritenler güvenirliği sarsar.
Örnek: SORU(I) Dünyanın en güzel, en lezzetli inciri Türkiye'de yetişir. (II) Yıllık üretim 185 bin ton civarındadır. (III) Kalkınabilmemiz için bu üretimi daha da artırmalıyız. (IV) Öteden beri dışa sattığımız mallar arasında incir önemli bir yer tutar. (V) Bu da incirlerimizin dış ülkelerde nasıl arandığını gösterir.
Bu paragrafı oluşturan cümlelerden hangileri, ötekilere göre daha kesin bir biçimde ve kolaylıkla kanıtlanabilir yargılar niteliğindedir? (1981 /I)
A) I. ile V. B) I. ile IV. C) I. ile III. D) II. ile V. E) II. ile IV.
ÇÖZÜM: İncir'in yıllık üretiminin 185 bin ton olduğu sayısal verilerden yararlanarak kanıtlanabilir. Yine incirin dışa satılan maddeler arasında önemli bir yer tuttuğu da sayısal verilere bakılarak tespit edilebilir. Cevap : E
Soyut kavramları benzetme yoluyla açıklamaktır. Kavram, benzetilen varlığın bazı nitelikleriyle kavratılmaya çalışılır. Bu yolla kavram zihinde canlanır, görünürlük kazanır.
Örnekleme, tanımlama, karşılaştırma gibi düşünceyi geliştirme yollarında somutlamaya başvurularak düşünce kolayca kavratılır.
Örnek:
Benim ruhum hava ile dolu bir şişeye benzer. Bu şişe hiçbir zaman hayat kaynağı olan oksijenden mahrum kalmaz. Bu şişenin içindeki havayı bir boşaltgaç ile istediğiniz kadar boşaltmaya çalışınız, yine içinde biraz olsun oksijen kalır. Ruhumun kanına can veren manevi oksijen de "ümit'tir.
Soyut bir kavram olan ümit, oksijene benzetilerek somutlaştırılmıştır.
Düşünceleri; somut kavramlara, soyut anlamlar vererek açıklamaktır.
Soyutlama yoluyla anlam yoğunlaştırılır. Okurun bilgi ve yaşam birikimine bağlı olarak yorumu sağlanır. Kavramın netleşmesi, okurun çağrışımına bağlıdır. Bu yol daha çok şiirde kullanılır.
Örnek:
Saat Çini vurdu birden: pirinççç
Ben gittim bembeyaz uykusuzluklardan
Kasketimi üstüne eğip acılarımın
Sen yüzüne sürgün olduğum kadın
Karanlık her sokaktaydın gizli bir köşedeydin
Çoğunlukla cümle düzeyinde kullanılan, anlamı zenginleştirmeyi amaçlayan bir düşünceyi geliştirme yoludur. Paragrafın içinde yer yer bulunur, anlatıma güç katar.
Benzetme, aralarında benzerlik olan iki şeyden benzerlikçe zayıf olanı güçlü olanla anlatmaktır.
- Erkenden yağan yoğun kar, sanki beyaz bir ölümdü.
- Bu olaydan sonra kendimi kuş gibi hafif hissediyorum.
- Bülbülün güle kavuşması gibiydi iki sevgilinin buluşması.
- Güneş bu sabah, dalından koparılmış taptaze portakalı andırıyor.
İmlâ (Yazım) Kuralları |
Yazıda doğabilecek karışıklıkların önüne geçmek, yanlış okumayı önlemek, okumayı ve anlamayı kolaylaştırmak, herkesin aynı şekilde yazıp okumasını sağlamak için belirlenmiş olan kurallara imlâ (yazım) kuralları denir.
Bu kurallardan birçoğu aslında anlama ve telâffuza bağlıdır.
Anlam ve telâffuz; akla, mantığa, geleneğe, çoğunluğa vb.ne uyduğu takdirde -zaten yazıldığı gibi okunan ve okunduğu gibi yazılan bir dil olan- Türkçenin imlâsı kolayca halledilecektir.
Alfabemizde (Lâtin alfabesi) her harfin bir büyük, bir de küçük şekli vardır. Yazıda yaygın olarak küçük harf kullanılır. Ancak belirli yerlerde büyük harf kullanılmalıdır.
Büyük harfle küçük harf arasında okunuş olarak fark olmasa da yazılış olarak büyük farklar vardır. Büyük ve küçük harflerin kullanımı ile ilgili kurallar şunlardır:
Her cümlenin ilk kelimesi büyük harfle başlar. Büyük harfle başlamayan bir kelime dizisi, öncesi yazılmamış ya da silinmiş bir cümle zannedilebilir.
" Noktayla, iki noktayla, üç noktayla, soru ve ünlem işaretleriyle biten cümlelerden sonra gelen cümleler büyük harfle başlar.
-Ah, bilsen biz senin ıstırabını ne iyi anlıyoruz! Biz ki her şeyi görür ve anlarız. Düşün, bir elbiseyle bir vücut arasındaki esrarlı rabıtayı düşün. O elbise ki terzinin elinden vücudun basit hendesesine göre yapılmış mânasız bir kalıp hâlinde çıkar ve sonra bir vücuda yapışıp onun bütün hareketleriyle yaşamaya başlayınca ne hâle gelir, düşün! Başlangıçta hiçbir şey ifade etmeyen elbiseler atılacağı güne kadar vücudun her hareketini saniyesi saniyesine kaydeden korkunç bir hâfızadır. Birçok oturuş şekillerinin kabarttığı diz kapaklarımızı düşün! Her duygunun hususi bir biçim verdiği omuzlarımızı düşün! Kambur vaziyetlerinde nasıl arkaya toplandığımızı, bütün mafsal yerlerinde nasıl halkalaştığımızı düşün! Vücudun sonsuz hareketleri içinde bize düşmeyen pay hangisidir? Bunların içinde sefaletlerin, açlıkların, ihtirasların, cinayetlerin, coşkunlukların, kahkahaların alnımıza çizdiği hep hususî bir çizgi vardır. İnsanlar sanırlar ki, bizim üstümüzdeki her çizgi, her intiba, bir diğer çizgi veya intiba ile silinir, hepsi birbirine karışır, manasız bir halita olur ve sonunda biz eskimiş bulunuruz. Eskiriz, fakat insanlardan evvel eskidiğimiz için onlardan daha ince ve hassas olan biz, bütün çizgiler ve intibalarımızı hep birbirinin içinde saklarız. Bu böyle bir halitadır ki, bunun düğümünü ele geçirebilen göz onu çözdükçe, doğumumuzdan ölümümüze kadar bütün hayatımızı, zamanın atomları içinde sıkıştırır ve bu korkunç, ah, bu korkunç hafıza küpü içinde, mazinin, birbirinin üstünden akan küçük yılanlar hâlinde nasıl kaynaştığını görür. Fakat o göz kimde vardır? Kimsede... Yalnız bizde... Biz, ki her şeyi görür ve anlarız, seni görüyor ve anlıyoruz... Bize artık hikâyeni anlatma!... Ne lüzum var? Biz onu biliyoruz. Ben sana kendi hikâyemi ne diye anlatayım? Sen de onu bilirsin. Beni bir ölünün üstünden çıkardılar. Burada satın alacak adam bekliyorum. Öbürü tıpkı benim gibi, bugün bir ölünün üstünden çıkmadıysa yarın ikinci gün veya üçüncü gün çıkacak. Düşün, düşün, biz insanlardan evvel eskidiğimiz hâlde kaç insan eskitiyoruz? Bizim ıstırabımızı düşün! Biz vücutsuz kalan bir elbise miyiz, yoksa elbisesiz kalmış bir ıstırabın vücudu mu? (Necip Fazıl, Eski Elbiselerin Hafızası)
Orhun Kitabesi'nde Türk hakanı şöyle diyor: Türk Tanrısı, Türk milleti yok olmasın diye atalarımı gönderdi ve beni gönderdi. Ben hakan olunca gündüz oturmadım, gece uyumadım. (Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları)
"Bu işaretler asıl cümlenin içinde, yani iç cümlede ise sonraki kelime büyük harfle başlamaz:
"Durun!" diye bağırdı annem.
Bu kez çocuk, "Bu peri midir, melek mi?" diye düşünerek, öğretmene hayranlıkla baktı.
"İki noktadan sonra cümle gelmiyorsa, örnekler sıralanıyorsa bunlar büyük harfle başlamaz:
"Örneklerle başlayan cümleler de büyük harfle başlar:
"Cümle içerisinde başkasından aktarılan ve tırnak içinde verilen cümleler de büyük harfle başlar:
"Tırnak içinde verilen söz tam bir cümle değilse veya cümlenin baş kısmı verilmemişse büyük harfle başlamaz.
"İki kısa çizgi veya iki virgül arasında verilen ara sözler, ara cümleler, açıklama cümleleri büyük harfle başlamaz.
"Rakamla başlayan cümlelerde rakamdan sonra gelen kelime büyük harfle başlamaz.
] Şiirde her mısra (birkaç mısra bir cümle oluştursa da) büyük harfle başlar. Küçük harfle başlatılmış bir mısraın ilk kelimesi veya kelimeleri silinmiş veya yazılmamış zannedilebilir. Günümüz şiir kitaplarında bu kurala çoğunlukla uyulmamaktadır:
] Bütün özel isimler (özel ismi oluşturan her kelime ve onları niteleyen, tanıtan unvanlar) büyük harfle başlar. Büyük harfle başlamazsa cins ismi zannedilebilirler:
" Kişi adları ve soyadları, takma adlar, kişi adlarından önce ve sonra gelen saygı sözleri, unvanlar ve meslek adları, tarihî kişilerin adlarından önce gelen unvan ve lâkaplar büyük harfle başlar:
"Akrabalık adları bildiren kelimeler büyük harfle başlamaz. Ancak akrabalık kelimeleri başta gelirse büyük harfle başlar.
"Resmî yazılarda saygı bildiren sözlerden sonra gelen makam mevki, unvan bildiren kelimeler büyük harfle başlar:
" Kurum, kuruluş, kurul, müessese, makam, üniversite isimleri:
"Kurum, merkez, bakanlık, üniversite, fakülte, bölüm vb. ifade eden kelimelerden herhangi biriyle belli ve özel bir kurum, kuruluş vb. kastedildiği zaman bu kelime büyük harfle başlatılabilir:
" Millet, kavim, boy, oymak, din, mezhep isimleri ve bunlara mensup olanlara verilen isimler:
"Din ve mitoloji kavramlarını karşılayan özel adlar büyük harfle başlar. Bazı dinî kavramlar küçük harfle başlar. Tanrı kelimesi özel isim olarak kullanılmıyorsa küçük harfle başlar:
" Dil ve lehçe isimleri:
" İl, İlçe, Semt, mahalle, cadde, bulvar, sokak, pasaj, çarşı, park isimleri (bunlarda geçen tüm kelimeler) büyük harfle başlar:
"Saray, köşk, han, kale, köprü, anıt vb yapı adlarına ait bütün kelimeler büyük harfle başlar:
" Devlet, ülke ve bölge isimleri:
Not: Yön bildiren kelimeler bir bölge veya ülke adından önce gelirse büyük, sonra gelirse küçük yazılır.
" Kıta isimleri:
" Deniz, okyanus, göl, akar su, boğaz, geçit isimleri:
" Dağ, tepe, ova, yayla isimleri:
Dikkat!
"Çanakkale Boğazı, Gülek Geçidi, Haymana Ovası, Konya Ovası, Van Gölü, Ağrı Dağı" gibi her iki harfi de büyük yazılan özel isimlere dikkat edilirse, birinci kelimenin zaten il olarak mevcut olduğu; ikinci kelime eklenince oluşan ismin o ile ait ama yeni ve özel bir varlığı karşıladığı görülür. Yani iki kelime birden kastedilen varlığa aittir. Meselâ Çanakkale Boğazı sadece Çanakkale kelimesiyle ifade edilemez.
Hâlbuki Hürriyet gazetesi, Marmara denizi, Altay dağları, Nil nehri, Ankara şehri, Fırat nehri, Erciyes dağı gibi örneklerde birinci kelime büyük, ikinci kelime de küçük harfle başlamaktadır. Bunun sebebi bu kelimelere eklenen ikinci kelimelerle yeni bir özel isim oluşturulmuş olmamasıdır. Hürriyet zaten bir gazete adı; Nil zaten bir nehir adı; Ankara zaten bir şehir adı; Erciyes zaten bir dağ adıdır. Erciyes dağı, Erciyes kelimesi ile de ifade edilir.
" Gezegen ve yıldız adları büyük harfle başlar. Ancak dünya, güneş ve ay kelimeleri terim olarak (astronomi ve coğrafya terimi) kullanılıyorsa özel isim olduğu için büyük; diğer anlamlarında (gerçek, mecaz, yan, eş, deyim vb.) kullanılıyorsa cins ismi olduğu için küçük harfle başlar:
" Kitap, gazete, mecmua, eser, kanun, tüzük, yönetmelik, yönerge, genelge isimleri büyük harfle başlar. Bunlara dahil olmayan kelimeler küçük harfle başlar:
" Hayvanlara takılan özel isimler:
"Yer ve millet adlarıyla kurulan birleşik kelimelerdeki özel adlar büyük harfle başlar.
] Yazı başlıkları, konu adları büyük harfle başlar:
] Gazete ve dergiler konu başlıklarında sadece ilk kelimeyi büyük harfle başlatırlar:
] Kitap, gazete, dergi isimleriyle konu başlıklarındaki "ile, ve, de, ya da, ki" bağlaçlarıyla soru ekinin küçük yazılması gerekir:
] Kitap, gazete, dergi isimleri ve konu başlıkları -dikkat çekmek için- bütünüyle büyük harfle yazılabilir. Bu durumda aralardaki "ile, ve, de, ya da, ki" bağlaçlarıyla soru ekinin küçük yazılması gerekir:
(Başka bir bilgi: Yazı başlıkları tamamen büyük harfle yazılmışsa, bağlaçlar da tamamen büyük harfle yazılır. Başlıkların sadece baş harfleri büyük yazılmışsa, bağlaçlar küçük harfle başlar.)
] Mektuplarda ve resmî yazılarda hitapların ilk kelimeleri büyük harfle başlar:
] Ay ve gün adları, belirli bir tarih belirttiğinde büyük; bunun dışında küçük harfle başlar:
] Levhalar ve açıklama yazıları büyük harfle başlar. Yazı birkaç kelimeden oluşuyorsa ilk kelime büyük harfle başlar. Yazı rakamla başlamışsa ondan sonraki kelime küçük harfle başlar.
] Kurultay, sempozyum, panel vb toplantıları bildiren özel adlar büyük harfle başlar:
] Millî ve dinî bayramlarla bayram niteliği kazanmış günler büyük harfle başlar. Ancak genel nitelik arz edenler küçük harfle başlar:
] Çağ, dönem ve tarihî olay adları büyük harfle başlar:
] Özel isimlerden türetilen isim, sıfat ve fiiller büyük harfle başlar ve ekleri de kesme işareti ile ayrılmaz. Bu özel isimler türetilen kelimenin içinde kalıyorsa büyük harfle başlamaz:
"Özel isim kendi anlamı dışında yeni bir anlam kazanmışsa küçük harfle başlar. Müzik terimleri için de bu geçerlidir:
Kısaltma; bir kelime, terim veya özel adın içerdiği harflerden biri veya birkaçı ile daha kısa olarak ifade edilmesi ve sembolleştirilmesidir. Yapılan kısaltmaların benimsenmesi, yaygınlaşması ve herkes tarafından anlaşılması gerekir.
" Kurum, kuruluş, müessese, makam, üniversite adlarının kısaltmalarında bütün harfler büyüktür. Harfler arasına nokta koymaya gerek yoktur.
Bu kısaltmalardan sonra gelen çekim ekleri kesme ile ayrılır. Ekler kısaltmanın son harfin okunuşuna göre belirlenir; kelimenin uzun şeklinin okunuşuna göre değil:
] Bazı kısaltmalar da kelime gibi oluşturulmuştur.
Kısaltması büyük harflerle yapıldığı hâlde bir kelime gibi okunan bu kısaltmalara getirilen eklerde kısaltmanın okunuşu esas alınır:
UYARI: "Numara" kelimesinin kısaltması da kelime gibi okunduğundan getirilecek olan ek okunuşa göre getirilecektir: No.lu, No.suz
] Nokta kullanılan kısaltmalar da vardır. Bunlardan sonra getirilen ekler kesmeyle ayrılmaz:
" Özel isim veya unvan olan bir kelime birkaç harfle kısaltılıyorsa yalnız ilk harf büyük yazılır.
Bu kısaltmalara ek getirilirken kelimenin uzun şeklinin okunuşu esas alınır; ekler kesmeyle ayrılmaz:
" Özel isim olmayan kelimelerin kısaltması küçük harfle başlar.
Bu kısaltmalara ek getirilirken kelimenin uzun şeklinin okunuşu esas alınır; ekler kesmeyle ayrılmaz:
"Elementlerin ve ölçülerin kısaltmalarında nokta kullanılmaz:
Bu kısaltmalara ek getirilirken kelimenin uzun şeklinin okunuşu esas alınır; ekler nokta kullanılmadığı için kesmeyle ayrılır:
"Sert sessizle biten kısaltmalara ünlüyle başlayan ek getirildiğinde okunuşta sondaki sert ünsüz yumuşamaz:
Ancak "birlik" kelimesiyle kurulan kısaltmalarda yumuşama görülür:
Ek-fiil isimlerin yüklem olmasını sağlayan ektir..
a. Ek-fiil (imek fiili) eklendiği kelimeye bitişik de yazılabilir ondan ayrı da... Ama genellikle bitiştirilir. Ayrı yazıldığı zaman ünlü uyumlarına uyup uymadığına bakılmaz. Bitişik yazılan ek-fiil "büyük ve küçük ünlü uyumu" kurallarına uyar.
1. Sessiz harfle biten kelimeye bitiştiriliyorsa, başındaki "i" düşer:
2. Sesli harfle biten kelimeye bitiştiriliyorsa, başındaki "i" düşer ve yerine "y" kaynaştırma harfi gelir:
b. Fiillere getirildiğinde onların birleşik zamanlı çekimlerini yapmayı sağlayan ek-fiil bitişik de ayrı da yazılabilir:
Edat ve bağlaç olarak kullanılır.
Yazılışları bakımından aralarında fark yoktur. Bu kelime kendinden önceki kelimeye bitişik de yazılabilir, ondan ayrı da...
Bitişik yazılan "ile" kelimesi "büyük ve küçük ünlü uyumu" kurallarına uyar. Ayrı yazıldığında ünlü uyum kuralları aranmaz:
Ünlüyle biten kelimelere bitiştirildiğinde, baştaki "i" ünlüsü düşer ve yerine "y" kaynaştırma harfi gelir:
Ünsüzle biten kelimelere bitiştirildiğinde, sadece baştaki "i" ünlüsü düşer, büyük ünlü uyumuna göre "la" veya "le" şeklinde kullanılır.
Hem isimlere hem de fiillere getirilen bir çekim ekidir.
"-mİ", kendinden önceki kelimden her zaman ayrı (bir kelime gibi) yazılır:
" Eklendiği kelimenin son sesine, dolayısıyla büyük ve küçük sesli uyumu kurallarına uyar:
" Soru ekinden sonra gelen ekler kendisine bitişik yazılır.
" Soru anlamı vermediği zamanlarda da ayrı yazılır.
"de" bağlacı ve "de" eki birbirinden kolayca ayırt edilebilir. Aşağıda, dikkat edilmesi gereken noktalar da verilmiştir.
a. "dE" Bağlacı
Her zaman kendinden önceki ve sonraki kelimelerden ayrı ve "de, da" şeklinde yazılır; bitiştirilmez, "te, ta" şeklinde yazılmaz.
"ya" ile birlikte kullanıldığında da ayrı yazılır: "ya da" İsimlerden sonra da kullanılabilir, fiillerden sonra da.
Kelimenin son hecesine kalınlık-incelik bakımından uyar. Ama ünsüz uyumuna bağlı değildir, yani -te, -ta şekilleri yoktur.
b. "-dE" Hâl Eki
Örnekler:
Aşağıda bu bağlacın ve iki ekin birbirinden ayırt edilmesi için dikkat edilmesi gereken noktalar da verilmiştir.
a. "ki" Bağlacı
Örnekler:
Ancak bu bağlaç birkaç örnekte kalıplaşarak bitişik yazılmaktadır.
b. "-ki" İlgi Zamiri
Örnekler:
c. "-ki" Yapım Eki
Örnekler:
İki ya da daha fazla sözcüğün, yeni anlamda bir sözcük oluşturması için birlikte kullanılmasına "birleşme" denir. Birleşme sırasında sözcüklerde anlam, tür ve ses değişiklikleri olabilir:
* Birleşme sırasında sözcüklerde ses aşınması ya da ses türemesi olabilir.
* Birleşme, farklı türdeki sözcüklerin farklı biçimlerde kullanılmasıyla oluşabilir:
* Birleşme sırasında sözcükler anlamlarını yitirebilir:
a. Anlam kayması yoluyla kurulan bileşik sözcükler bitişik yazılır:
b. Ses değişimi yoluyla oluşmuş bileşik sözcükler bitişik yazılır:
c. Tür değişmesi yoluyla oluşmuş bileşik sözcükler bitişik yazılır:
d. Yardımcı birleşik eylemler, bileşme sırasında ses değişikliği olmuşsa bitişik; ses değişikliği olmamışsa ayrı yazılır:
e. Kurallı birleşik eylemler her zaman bitişik yazılır
Anlamca kaynaşmış birleşik fiiller bitişik yazılır:
İkilemeler genellikle ayrı yazılır. Araya hiçbir noktalama işareti de konmaz.
m ile yapılmış ikilemeler de ayrı yazılır:
İsim durum ekleri ve iyelik ekiyle yapılan ikilemeler de ayrı yazılır:
Bitişik yazılan ikilemeler de vardır:
Sayılar rakamla yazılabildikleri gibi harfle de yazılabilir.
]Küçük sayılar, yüz ile bin sayıları ve daha çok edebî karakter taşıyan metinlerde geçen sayılar harfle gösterilir.
]Buna karşılık saat, para tutarı, ölçü, istatistik verilere ilişkin sayılar ile büyük sayılarda rakam kullanılır.
Saat ve dakikaların metin içinde harfle yazılması da mümkündür.
]Sayılar daha çok Arap rakamlarıyla gösterilir:
Romen rakamları, yüzyıllarda, hükümdar adlarında, kitap ve dergi ciltlerinde ve kitapların asıl bölümlerinden önceki sayfaların numaralandırılmasında kullanılır. Bu tür örneklerde Arap rakamlarının (harflerinin değil) kullanılması da mümkündür. Hükümdar adlarında kullanılan rakamlar hükümdarın adından önce gelir.
] Rakamlardan sonra getirilen ekler kesme işareti (') ile ayrılır:
] Sıra sayıları harfle de gösterilebilir, rakamla da:
Rakamlardan sonra, sıra belirtmek üzere nokta da kullanılabilir, "-ncİ" eki de:
] Üleştirme sayıları harfle gösterilir:
] Beş ve beşten çok rakamlı sayılar sondan sayılmak üzere üçlü gruplara ayrılarak yazılır. Gruplar arasına nokta da konabilir:
]Sayılarda kesirler virgülle ayrılır:
]Harflerle yazılan birden fazla sayının her biri ayrı yazılır.
Ancak para ile ilgili işlem ve belgelerde (senet, çek vb.) harflerle yazılan sayıların tamamı, aralarına sonradan başka harfler konmasın diye birbirine bitişik yazılır:
a. Tarihler zaman birimi olarak en kısadan en uzuna doğru sıralanır: gg.aa.yyyy:
b. Gün, ay, yıl rakamlarının arasına nokta ya da eğik çizgi konur:
c. Tarihlerde aylar harfle de rakamla da yazılabilir. Ayların adı harfle yazılırsa gün, ay ve yıl arasına işaret konmaz:
Pekiştirme sıfatları ve zarfları bitişik yazılır:
Düzeltme işareti Türkçe olmayan kelimelerde kullanılan bir işarettir. Bu işaret hem uzatma hem de inceltme görevinde kullanılır. İnceltme görevi sadece "g, k, l" ünsüzleri için; uzatma görevi de "a, i ve u" ünsüzleri için söz konusudur.
a. İnceltme görevi
"Bazı yabancı kelimelerde -Türkçede kalın ünlülerle birlikte kullanılmayan- ince ünsüzler (g, k, l) vardır. Bu ünsüzlerin ince olduğunu, yani ince okunmaları gerektiğini kendilerinden hemen sonra gelen kalın ünlülerin (a, u) üzerine düzeltme işreti koyarak anlarız. Bu ünsüzlerin ince okunmasının gereği asıllarının öyle oluşu; amacı da yanlış anlam çıkarılmasını engellemektir:
Batı dillerinden alınan kelimelerde de durum böyledir.
Ses yansımalı kelimeler için de aynı kural geçerlidir.
Eğer bu kelimelerden bazılarında düzeltme işareti kullanılmazsa aynı harflerle yazılan başka kelimelerle karıştırılabilir ve yanlış anlamalara yol açılabilir ki bu kelimelerin anlamları çok farklıdır:
b. Uzatma görevi
Türkçede uzun ünlü yoktur. Arapça ve farsçadan alınan ve uzun ünlü barındıran kelimelerde uzun ünlünün üstüne gerektiğinde düzeltme işareti konur.
Düzeltme işaretinin üç türlü uzatma görevi vardır:
Birincisi: Düzeltme işaretinin bu görevi uzun ünlüleri göstererek yine aynı harflerle yazılan kelimelerin birbirinden ayırt edilmelerini sağlamaktır. Eğer bu kelimelerde düzeltme işareti kullanılmazsa aynı harflerle yazılan başka kelimelerle karıştırılabilir ve yanlış anlamalara yol açılabilir ki bu kelimelerin anlamları çok farklıdır. Zaten bu kelimelerin hepsinin aynı harflerle, hem kısa hem de uzun ünlülerle yazılan şekilleri vardır:
"âciz, âdem, âdet, âkit, âlâ, âlem, âli, âlim, âmâ, âmin, âşık, âyan, bâtın, dâhi, dâhil, dâr, fâni, hâdis, hâk, hâkim, hâl, hâlâ, hâsıl, hâşâ, hayâ, mâni, nâkil, nâr, nâzım, rahîm, sâdır, sâri, şâhıs, sûra, tâbi, vâkıf, vâris, vâsi, yâd, yâr"
Not: "katil" (öldürme) ve "katil" (öldüren) kelimeleri aynı şekilde yazıldıkları ve birbirine karıştırılma ihtimali olduğu hâlde, öldüren anlamındaki "katil" kelimesindeki uzun a, düzeltme işareti olmadan kullanılır. Bunun sebebi, düzeltme işareti kullanıldığında "k"nin ince (ke) telâffuz edilebileceği endişesidir. Aynı endişe gasıp, kaide, kail, kadir, kelimeleri için de geçerlidir. Bu kelimelerin hangi anlamda kullanıldığı, telâffuzdan ve cümlenin anlamından çıkarılabilir.
İkincisi: Arapça kelimeleri sıfat yapan ve yine Arapça bir ek olan nispet "i"sini belirtme hâl ekinden ve iyelik ekinden ayırt etmek için bu "i"nin üzerine konur. Bu harfin üzerinde kullanılmasının gereği aslının öyle oluşu; amacı da yanlış anlam çıkarılmasını engellemektir:
Söyleyişte kısa olan nispet "i"lerine düzeltme işareti konmaz. Çünkü bunlardaki "i"ler çekim ekiyle karıştırılmaz.
Bazı Türkçe kelimelerde de nispet "i"si bulunabilir. Bu kelimelerde ikinci heceler de uzun okunur.
Nispet "i"si alan kelimelere ek getirildiğinde düzeltme işareti olduğu gibi kalır.
Eğer bu kelimelerdeki nispet "i"lerinin üzerine düzeltme işareti konmazsa belirtme hâl ekiyle veya iyelik ekiyle karıştırılabilir:
Üçüncüsü: Aynı harflerle yazılan, fakat hem farklı dillerden olan hem de işlevleri ve okunuşları farklı olan "bi"leri ayırt etmek için kullanılır. Farsça olan ve yokluk anlamı veren "bî" ön ekinde kullanılır; bu ön ekin "ile" anlamı veren Arapça "bi" ön ekinden ayırt edilmesi sağlanır:
Bazı kelimelerin söylenişinde "ğ"nin "v"ye dönüştüğü görülür. Bunları iki şekilde yazılması ve okunması doğrudur.
Söyleyişte ğ>v değişimi görülen bu kelimeleri "v"li yazmak daha uygundur.
Lâtin harflerini kullanan yabancı milletlerin yazı sistemlerinde büyük "i harfi noktasız yazılır. Ibsen, Indiana... Türkçe metinlerde de bu isimler bu şekilde yazılır. Ancak bu isimler sözlüklerde "i" sırasında yer alır.
"Ünlü daralması görülen Türkçe kelimeler:
Birden çok heceli olan kelimelerde de sadece söyleyişte daralma vardır,
"Ünlü düşmesi olan kelimeler:
gönülden gönüle, ağıza, buruna, babadan oğula örneklerindeki gibi ekte geniş ünlü varsa hece düşmesi olmayabilir.
Özel isimlerde -hâliyle- hece düşmesi olmaz:
" Ünsüz türemesi görülen kelimeler:
Bu kelimelere benzeyip de ünsüz türemesi görülmeyen kelimeler:
" Ünsüz düşmesi görülen kelimeler:
Türkçede ikiz ünsüz bulunmaz. Bu yüzden Arapçadan dilimize geçmiş olan ve sonunda ikiz ünsüz bulunduran kelimeler yalın durumunda kullanıldığında ünsüzlerden biri düşer.
Alıntı kelimelerden ft, st ünsüz çiftleriyle bitenlerin bir kısmında t sesi söyleyişte düşme eğilimi gösterse de yazıda korunur.
Farsça "hane" kelimesiyle yapılan birleşik kelimelerde "ha" hecesi korunmalıdır.
Fransızca'dan dilimize girmiş olan sürpriz kelimesindeki r, yazıda da konuşmada da korunur.
" n>m değişimi görülen kelimeler:
Türkçe veya yabancı kelimelerde b'den önce gelen n sesi m'ye dönüşebilmektedir.
İstanbul, Safranbolu, Zeytinburnu, düzenbaz, sonbahar, bin bir, binbaşı, onbaşı gibi kelimelerde söyleyişte m'ye doğru bir kayma olmasına rağmen yazıda yine "n" olarak korunur.
" i > ı dönüşümü görülen bazı Arapça kelimeler. Bunlarda "k" sesi daima kalın okunur.
" b>p değişmesine uğratılan Arapça kelimeler:
"s"den sonra gelen "b", "p"ye dönüşür.
"s"den sonra gelmeyen "b"ler ise olduğu gibi kalır.
" c>ç değişmesi görülen ve görülmeyen Arapça kelimeler:
" d>t değişmesi görülen yabancı kelimeler
Farsça "-dar" soneki bulunduran kelimelerde d, t'ye dönüşür.
Bazı Arapça kelimeler:
Bazı Arapça kelimelerde "d" korunmuştur:
" "din" kelimesiyle kurulmuş Arapça isimler:
" "abd" kelimesiyle kurulmuş olan ve "u"lu veya "ü"lü kullanılan Arapça isimler:
Ek-fiilin çekimleri olan "iken, ile, ise" kelimeleri kendinden önceki kelimeden ayrı yazılır. Ama bunların bitişik yazılış şekilleri de vardır: -ken, -le, -se. Bitişik yazılırken araya kaynaştırma harfi de girebilir.
Ama bu eklerden sadece "-ken", hiçbir zaman ünlü uyumlarına uymaz; her kelimeden sonra "iken" ya da "-ken" olarak yazılır.
"-yor (şimdiki zaman eki): Sadece -yor şeklinde yazılır, ünlü uyumlarına aykırıdır.
"-ken (zarf-fiil eki): Ünlü uyumlarına aykırıdır. Sadece -ken şeklinde yazılır.
"-leyin (isimden zarf yapan ek): Ünlü uyumlarına aykırıdır.
"-(İ)mtırak (sıfattan sıfat yapan ek):
"-ki (Aitlik eki, ilgi zamiri ve sıfat yapan ek): "bugünkü, dünkü, öbürkü" kelimeleri hariç -ki eki ünlü uyumlarına aykırıdır; -ki şeklinde yazılır ve okunur.
"-Taş (isimden isim yapan ek):
"-gil (aile bildirir):
Bazı Arapça kelimeler gırtlak ünsüzü taşıdıkları, Türkçede de bu özelliği anlaşılacak şekilde telâffuz edildiği için kesme işreti barındırırlar:
Alıntı olup da kesmesiz kullanılan bu yapıda kelimeler de vardır.
Aşağıdaki kelimelere iyelik ekinin getirilmesi, aslında kelimenin sonunda bulunup da dilimizde eriyen gırtlak ünsüzünü ortaya çıkarır ve kesme işaretini gerektirir. (Bu kelimelerdeki ekler iyelik ekidir.)
Sonunda gırtlak ünsüzü bulunan kelimeler iyelik ekini -ı, -i biçiminde alırlar. Bunlardan cami ve mâni kelimeleri camisi ve mânisi şeklinde de olabilir. Bunlar yalın hâlde kullanıldıklarında sonlarında tek ünlü vardır.
Bu kelimelere yönelme hâl eki getirildiğinde araya y sesi girebilir de girmeyebilir de. Her iki kullanış da doğrudur:
Bazı Arapça kelimelerde kısa ünlüden sonra gelen gırtlak ünsüzü dilimizde kaybedilerek ondan önceki ünlü uzun okunur.
Satır sonunda, yer kalmadığı için yarım kalan kelimelerin bölünmüş olduğunu, yani devamının altta olduğunu göstermek için satır sonunda kısa çizgi kullanılır:
Birleşik kelimeler de tek kelime gibi telâffuz edilerek heceleme buna göre yapılır.
Kelimeler satır sonunda ve başında bir tek harf kalacak şekilde bölünmez. Aşağıdaki gibi kullanımlar yanlıştır:
Doğruları şöyle olacaktır:
Özel isimlerde ve rakamlarda kesme işareti satır sonuna geliyorsa ve kesme işaretinden sonraki kısmın alt satıra geçmesi gerekiyorsa bu durumda kısa çizgi kullanılmaz:
Gırtlak ünsüzü için kesme kullanılan kelimelerde kesmeli heceler satır sonuna getirilmez.
"de" ve "ki" bağlacı ile "mi" soru ekinden önceki kelime satır sonunda kalıyor da bu ek ve bağlaçlar alt satıra iniyorlarsa araya (satır sonuna) kısa çizgi konmaz:
Özgün imlâsıyla yazılan yabancı kelimeler satır sonunda kendi dillerinin kurallarına göre bölünür.
1- Dilimize mal olmuş yabancı kelimeler Türkçede söylendiği gibi yazılır.
Dilimize mal olan ya da olmayan bazı kelimeler söylendiği gibi yazılmamaktadır:
2- İki ünsüzle biten bazı Arapça ve Farsça kelimelerin son iki ünsüzü arasına ünlü girer:
Bu kelimelere ünlüyle başlayan bir ek veya yardımcı fiil eklendiğinde, sonradan konan ünlü, yazılışta da okunuşta da düşer.
3- İçinde iki veya daha fazla ünsüzün yan yana bulunduğu yabancı kelimeler olduğu gibi yazılır:
alafranga, apartman, biyografi, elektrik, gangster, orkestra, telgraf...
4- İki ünsüzle başlayan ve iki ünsüzle biten batı kökenli kelimeler olduğu gibi yazılır; ünsüzler arasına ünlü konmaz:
5- Bazı yabancı kelimelerde kelime başında veya iki ünsüz arasında ünlü türemiştir. Bunlar da bu yeni şekilleriyle kullanılırlar:
6- Ön ek, son ek veya edat bulunduran yabancı kelimelerle iki kelimeden oluşan yabancı kelimeler:
7- Batı kökenli kelimelerin içindeki ve sonundaki "g" sesi korunur:
Ancak "coğrafya, fotoğraf, topoğraf" kelimelerinde "g"ler "ğ"ye dönmüştür.
8- Ödünçlemeler (dilimize mal olmamış kelimeler) özgün imlâları ile yazılır:
9- Bilim, sanat ve uzmanlık dallarında kullanılan terimler de özgün imlâları ile yazılır.
10- Yabancı dillerden alıntı yapılan deyim ve sözler özgün imlâları ile yazılır.
a. Arapça ve Farsça özel adların yazımı
1- Türkler tarafından kullanılan kişi adları Türkçedeki söylenişine göre yazılır:
Aynı isimlerin Araplar ve Farslar tarafından kullanıldığı belirtilecekse yumuşak ünsüzler korunur. Bu imlâ, bilimsel çalışmalarda da kullanılabilir:
2- Arapça ve Farsça yer adları Türkçe söyleyişe göre yazılır:
b. Lâtin alfabesini kullanan milletlere ait özel isimlerin yazılışı
Yabancı özel adlardan türemiş akım adlarıyla dilimizde eskiden beri Türkçe biçimiyle kullanılan kişi ve yer adları Türkçe söyleyişe göre yazılır. Bunların dışındaki yabancı özel adlar özgün imlâlarıyla yazılır. Bu kelimelerdeki özel karakterler ve işaretler de mümkün olduğunca (baskı sırasında bulunabiliyorsa) korunur:
c. Yunanca adların yazımı
Yunanca isimler, Yunan harflerinin Lâtin alfabesindeki karşılıkları kullanılarak yazılır:
Bazıları dilimiz söyleyişine uyarlanarak kullanılmaktadır:
d. Rusça adların yazımı
Rusça isimler, Rus harflerinin Lâtin alfabesindeki karşılıkları kullanılarak yazılır:
Ancak "Moskva" kelimesi dilimizde "Moskova" olarak kullanılmaktadır.
Rusçadan alınan bazı kelimelerin yazımı:
e. Çince ve Japonca adların yazılışı
Çince ve Japonca adlar, Türkçede yerleşmiş biçimlerine göre yazılır. Kişi isimlerinde tire kullanılır:
Türk devlet ve topluluklarına ait isimler, ünlüler bakımından Türkiye Türkçesine, ünsüzler bakımından ilgili Türk toplumundaki kullanıma göre yazılır:
Öteden beri tanınan şahısların isimleri Türkçedeki yaygın imlâları ile yazılır:
Lâtin alfabesinde bulunmayan harfler kullanılmaz:
|
Yorumlar
Yorum Gönder